01Yaşam Kaynağı

Biz – tüm insanlar – kendimizi özgürce ifade edebilmeli, bilgi ve fikirleri araştırma, erişme ve iletmekte sınır gözetmeksizin özgür olmalıyız.

Neden kendimizi ifade etmekte özgür olmalıyız?

Aslında bu soruyu cevaplamaya kütüphaneler adanmış durumda. Başlangıç noktası oluşturacak başlıca dört sav şöyle sıralanabilir:

1. Kendi kendini gerçekleştirme. Konuşmanın gücü ve soyut düşünce insanları hayvanlardan ayırır. Eğer düşüncelerimizi ve duygularımızı ifade edemezsek, tam anlamıyla kendimizi gerçekleştirmiş bireyler olamayız.

2. Gerçeklik. Gerçeğe ulaşmamız, biz gerekli olgulara, fikirlere ve savlara erişmedikçe mümkün olmaz. Çünkü her yanlış olgunun, fikrin veya savın içinde dahi bir doğruluk payı olabilir ya da biz bu yanlışlara karşılık verirken yanlışlar bizi doğruyu bulmaya teşvik edebilir (bakınız P5).

3. Kendi kendini yönetme. Biz kendi toplumumuzdaki – ve kendi toplumumuzun ötesindeki- başka görüşlerden ve farklı politika seçeneklerinden haberdar olmadıkça ve bu görüşleri tartışamadıkça, kendi kendimizi yönetmemiz mümkün olmaz. Bu durumda, kendi hükümetimizi etkili bir şekilde denetlememiz de mümkün olmayacaktır (bakınız P3).

4. Farklılıklarla beraber yaşamak. Artık herkesin birbiriyle komşu olabildigi bir dünyada yaşıyoruz. Üstelik bu sadece fiziksel anlamda aynı yerde yaşamaktan kaynaklanan komşu olma durumunu degil, internet ve cep telefonları aracılığıyla olusturulan sanal ortamlari da kapsiyor. Bu yüzden komşularımızın bizden hangi açılardan farklı olduğunu – ve bu farklılıkların onlar için neden önemli olduğunu anlamamız gerekiyor. Her türlü farklılığı, yumruk yumruğa gelmeden, açıkça konuşabilmek farklılıklarla yaşamayı öğrenmenin en iyi yolu (bakınız P4, 6 ve 7).

Madde 19-tam anlamıyla olmasa da-bir evrensel standart

Bizim taslak halindeki ilk prensibimimiz 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Madde 19’un ”Biz” şeklinde sadeleştirilerek yazılmış bir uyarlaması. Bu madde aynı zamanda 1966 Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi Madde 19’da ayrıntılı olarak incelenmiştir. Madde 19 ayrıca ifade özgürlüğünü kısıtlayacak meşru sebepleri de tespit eder. Eğer Madde 19 hakkında daha derinlemesine bilgi edinmek isterseniz, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin bu madde için hazırlamış olduğu, halihazırda geçerli olan yetkili yorumuna buradan erişebilirsiniz.

Dünyadaki birçok devlet bu sözleşmeyi onayladı, bazen küçük harflerle belirttikleri garip çekincelerine rağmen. Örneğin, Çin bu anlaşmayı imzaladı fakat tasdik etmedi. Suudi Arabistan ve Burma imzalamadı dahi. [Bu konu hakkında hazırlamış olduğumuz detaylı incelemeyi okuyun].

Teoride, bu Sözleşme, sözleşmeyi imzalayan ve onaylayan devletler üzerinde bağlayıcıdır. Ancak uygulamada, hepimizin bildiği gibi, birçok hükümet çoğu zaman verdiği hukuki taahhütler çerçevesinde hareket etmemekte ve aslında tüm hükümetler bazen verdikleri sözleri tutmamaktadır. Bizim ilk prensibimiz ayrıca hükümetimize (hükümetlere) neden bu ilk prensibi ihlal ettiklerini sorma hakkımız olduğu anlamına da geliyor.

Sözleşmenin Birinci Opsiyonel Protokol’ünü imzalayan 114 devletin vatandaşları için, bunu yapabilmenin resmi bir yolu bulunuyor. Her vatandaş, ülkesindeki bütün yasal yolları tükettikten sonra,  BM İnsan Hakları Komitesi’ne kendi ülkesinin Madde 19’u ihlal ettiği gerekçesiyle bireysel başvuru yapabilir. İşin ilginç yanı, bu protokolü imzalamayan ülkeler arasında ABD ve İngiltere bulunuyor.

Avrupa’da, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Madde 10’un da benzer bir üslubu vardır. Eğer Avrupa Konseyi’nin 47 üye devletlerinden herhangi birinde yaşıyorsanız, —Türkiye 1949’tan beri Avrupa Konseyi üyesidir— ifade özgürlüğü hakkınızın çiğnendiğini düşündüğünüzde Strazburg’taki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurabilirsiniz. Kötü Avrupa hükümetleri bile Strazburg’un verdiği bir kararla utanabilir; ve hatta bazen durumu düzeltmek için çabalayabilir. Amerika’nın da, hem kuzey hem güney Amerika için, bir mahkemesi bulunmaktadır. Ancak bu mahkeme, kararları ulusal mahkemeler için bağlayıcı olmadığından, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kadar güçlü değildir. Diğer kıtalardaysa karşılaştırılabilir mahkemeler bulunmamaktadır.

Dahası, dünyanın farklı bölgeleri için dört uluslararası raportör bulunmaktadır. Halihazırdaki raportörler; Frank La Rue, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda BM Hususi Raportörü; Catalina Botero,  Amerikan Devletleri Teşkilatı ifade özgürlüğü hususi raportörü; Dunja Mijatović, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı medya özgürlüğü mümessili; ve Pansy TlakulaAfrika İnsan ve Halkların Hakkı Komisyonu ifade özgürlüğü ve bilgiye erişim hususi raportörü.

Sadece ifade özgürlüğü değil, aynı zamanda ifade edebilir olmak…

Biz burada birçok üzerinde titizce çalışılmış birçok beyannamade olmayan bir kelimeyi de prensibimimize ekledik: ifade “edebilir olmak.” Teoride istediğinizi söyleyebilecek olmak iyi güzel, ancak yaşadığınız yerdeki elisilahlılar- örneğin mafya, gizli polis, şiddet yanlısı aşırı İslamcılar ya da uyuşturucu çeteleri- sizi söyledikleriniz yüzünden öldüreceklerse, sizin özgürlüğünüz sadece teoride kalır. İnternete erişiminiz yoksa sesinizi duyurabilmeniz daha da güçleşecektir. (Herkes için internet Tim Berners-Lee’nin ve onun Dünya Çapında Ağ Ortaklığı (www)’nın mükemmel bir gayesidir; P2’ye bakınız.) İfade özgürlüğünüz eğer ülkenizin medyası birkaç zengin işadamının, şirketin ya da grubun elindeyse oldukça kısıtlıdır (bakınız P3). Veya bilgiye yeterli derecede erişiminiz yoksa- ya da bilgiyi yorumlamak için ve kendi görüşünüzü oluşturabilmek için yeterli eğitiminiz yoksa, ifade özgürlüğünüz yine oldukça kısıtlanmış demektir.

Başka bir deyişle – ki bu düşünce bütün prensiplerimizde mevcuttur – ifade özgürlüğünün gerçekliği güç hakkında olduğu kadar, hukuki bir durumdur da. Etkin bir ifade özgürlüğü için, sadece ifade özgürlüğü hakkınız değil, aynı zamanda bu hakkı kullanabilir olmanız da gerekmektedir. İşte zor olan, gerçek anlamda bilgi alışverişinde “bulunabilmek” için neye ihtiyacımız olduğunu kavramaktır, bu hakkı teoride kullanmanız için gerekenler değil. Bundan daha da zoru, bu gerekenlere ulaşmayı başarabilmektir.

“İfade” ne demektir?/“İfade” ile anlatmak istediğimiz nedir?

İfade Özgürlüğü Platformu (İOP) esasında bir kısaltmadır.“İfade” yle anlatmak istediğimiz birden fazla anlatım şekline tekabül etmektedir. Bu ifadeler yazı, fotoğraf/resim, şarkı, video, film, bayrak (ya da bayrağın yakılması), başörtüsü ve arma gibi kıyafet/giyim-kuşam unsurları, tiyatro oyunu, dini törenler ve semboller, açlık grevleri, gösteriler ve dahası olabilir.“Özgür ifade” ile anlatmak isteğimizse kişinin kendisini ifade edebilme özgürlüğüdür. Bunun sadece sözlü ifadeyle sınırlı olmadığını belirtmek isteriz. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde Yehova Şahitleri dinlerine aykırı olduğu gerekçesiyle sadakat yemini etmeyi reddetmişlerdir.

Ve kendi dilini kullanabilmek/ kendi dilinde ifade edebilmek…

Kişinin kendini özgürce ifade edebilmesi aynı zamanda kendi dilini kullanabiliyor olması demektir.Bir devlet, kurum ya da şirket makul sınırlar çerçevesinde vatandaşlarından, üyelerinden ve çalışanlarından ortak bir dil öğrenilmesini ve bazı durumlarda/belli yerlerde bu dilin kullanmasını şart koşabilir.Aynı Kanada örneğinde olduğu gibi iki resmi dil kullanımı da olabilir.Ancak insanlar ana dilini kullanmamaya makul olmayan biçimlerde ikna edilemez. Ayrıca akla yatkın sebepler verilmediği takdirde görsel dillerin ve bazı gruplar için önem arz eden sembollerin, kıyafet biçimlerinin ve benzerlerinin kullanımı sınırlandırılmamalıdır. Çünkü o zaman bu ifade özgürlüğünün ihlali sayılır. Sizin bildiğiniz başka ilginç örnekler varsa, burada belirtin.

Peki ya ben sizin söylediklerinizi duymak istemiyorsam?

Bu prensipte üç temel unsur bulunmaktadır: özgür ve ifade edebilir olmak, bildirme ve alım, bilgi ve düşünceler. Daha önce de bahsettiğimiz gibi “özgür ve ifade edebilir olmak” yasal hak ile bu hakkı kullanabilir olmak arasındaki ayrıma tekabül etmektedir.“Bildirme ve alım” da önemli bir ayrımı işaret eder. Bir yanda ister konuşmacı, yazar, blog sahibi, ressam, gösterici ve yahut performans sanatçısı olsun, bir kadının ya da erkeğin, bir şeyi yaygınlaştırma özgürlüğü varsa, diğer yanda da okuyucu, internet kullanıcısı, televizyon izleyicisi ya da gösteriyi izleyen seyirci olsun bunu kabul edip etmeme özgürlüğü vardır. Bazen bu ikisi arasında bir gerilim oluşabilir. Belki ben sizin duymak istemeyeceğiniz bir şeyi paylaşmak isteyebilirim.

Olabildiğince ikimizin de seçme özgürlüğü olmalıdır. Örneğin bu sitede bizce önem arz eden fakat bazı insanların kesinlikle görmek istemeceğini bildiğimiz şeyleri  tıklayıp-görme ya da es geçme olanağını sunuyoruz. Mesela buraya tıklayarak Danimarka’nın Jyllands-Posten gazetesinde çıktığında büyük sansasyon yaratan ve internetten hızla dünyaya yayılan Hz. Muhammed’in karikatürlerinin yer aldığı Wikipedia sayfasına ulaşabilirsiniz.Ya da bu sayfanın sizin dini değerlerinize aykırı olacağını düşünüyorsanız tıklamamayı tercih edebilirsiniz (bakınız P7). Karar sizin.

Fakat bu filtre mekanizmasının kullanımıyla alakalı ciddi sorunlar bulunmaktadır. Örneğin, Wikipedia yetişkin kullanıcıların- ya da ebeveynler için çocuklarının- bazı kategorilerdeki imgeleri görmemeyi seçebilmelerini sağlayacak bir resim-filtresi üzerinde çalışmaktadır. Medya kuruluşlarının bize tüyler ürpertici savaş ve işkence resimlerini göstermemesi doğru mu mesela? Yoksa biz tam da bu resimlerle karşılaşmalı mıyız ki, dehşetin her detayını görelim ve engellemek için elimizden geleni yapalım? Peki ya sokakta yürürken görmekten kaçınamayacağımız devasa ilân panoları ya da gitmek zorunda olduğumuz devlet okulundaki sınıfta asılı duran dini sembol? Bunlardan kaçışımız mümkün mü?

Bilginin önemi üzerine

Madde 19’da olduğu gibi taslak halindeki presibimiz “bilgi” ve “düşünce”ayrımından bahsetmektedir. Her ne kadar bu ayrım, ateş ve suyun arasındaki kadar apaçık değilse de, bilgi ve düşünce arasında ciddi bir anlam farkı vardır. Bilgi fiziki ve insani dünyaya dair gerçekleri içermekle birlikte hükümetler, şirketler, dini kuruluşların ve bireylerin saklı tutmak isteyeceği verileri de kapsamaktadır (bakınız P5, 8 ve 10). Bilgi özgürlüğü ile ifade özgürlüğü birebir aynı şeyi ifade etmese de yakından ilişikilidir diyebiliriz. BM İnsan Hakları Komitesi’nin yayınlamış olduğu Madde 19’un yetkili bir yorumuna göre ifade özgürlüğü “kamu birimleri tarafınca sahip olunan bilgiye toplu erişim hakkını kapsamaktadır”.

Alman Anayasası’na göre insanlar “toplu erişime açık kaynaklardan” bilgi edinmekte özgür olmalıdır. Peki ya toplu erişime açık olmayanlar? Hükümetin başındakiler “İstihbaratımız düşmanımızın kullanıma hazır kitle imha silahları olduğunu söyledi” dediği vakit bu istihbaratın içeriği hakkında bilgi edinmeye izin verilmiyorsak nasıl kendi hükümetimizin savaşa girme sebeplerini etkin bir biçimde sorgulayabiliriz ki? Bilgi orantısızlığı aynı zamanda güç orantısızlığı da demektir.

Sınır gözetmeksizin!

Son olarak Madde 19 ifade özgürlüğünün kapsamını “sınır gözetmeksizin” diye belirtmektedir. Çoğu uluslararası insan hakları sözleşmesi  şu formatı alır: “Biz, A ya da B ülkesi olarak, kendi sınırlarımız içerisinde yaşayan vatandaşlarımızdan (ya da ikamet eden kişilerden) X ya da Y şahsının haklarına saygı duyacağımıza dair ant içeriz”. Bu madde ayrıca şunu söylemektedir: “Bu sınırlar içerisinde ve dışında dolaşan tüm fikirlerin ve bilgilerin serbest dolaşımına müsade edeceğiz!” Bu uluslararı yayıncılığın henüz emekleme dönemini yaşadığı ve internetin bilimkurgu sayılabileceği 1948 yılında söylenebilecek fevkalede bir şeydi. Bugünse hükümetler  bilgi ve fikir akışını durdurmaya çalışmak için olağandışı önlemler almak zorunda. Çoğunun yaptığı gibi.


Comments (10)

Buradaki otomatik çevirileri Google Translate (Google Çeviri) yapmaktadır. Bu çeviriler size katılımcının söyledikleri hakkında genel bir fikir verecektir. Fakat bu çevirilerin doğruluğuna güvenilemez. Lütfen çevirileri bu notu aklınızda tutarak okuyunuz.

  1. I’m a little confused by the website, I wanted to start a discussion – but I’ll add to this instead.
    I don’t agree with the principle. I’m a bit surprised that anyone does! here in the UK I have a wide range of legal and social bans on what I can say. These bans are quite widely accepted and the free speech debate is to some extent a tool to criticise the values held by other non-western societies. Let me give some examples:
    1) Should I be free to publish information about a defendant on trial?
    2) Should I be free to name a rape victim? comment on his or her behaviour? while the case is in court?
    3) Can I publish research results on skin colour variation between races? [yes] Can I do the same about conginitive attributes? – not if I want a job in a UK or US University?
    4) Can I question the roles of men and women in modern society? And still be allowed conduct job interviews as part of my job?
    6) Can I talk openly about my religious views and evangelise?
    I’m not talking about National security issues, but that we have other widely accepted, largely unchallenged laws and social rules which threaten the careers, livliehood and freedom of transgressors. I don’t think India or Arab states have more rules, just different ones.
    In many cases the rules are well-meant and intended to support justice or promote admirable changes to society. But make no mistake, they stop free expression and publication of some information.

  2. Your comment is awaiting moderation.

    “Join us, wherever you are, for a global conversation. Read and criticise our 10 draft principles. Explore controversial examples. Hear the thoughts of others. Have your say…”

    An interesting initiative. Yet prior to embarking upon any endeavour, might it not prove prudent to precisely categorise the intention underlying the quest? As well as identifying what is, and what can be done to overcome, the greatest impediment to securing that desired accomplishment?
    In this case, is discussion the goal? Or is this merely a device, deployed toward attainment of an inestimably higher value outcome? Resolution of these queries, necessitates use of questions specifically designed to identify some fundamental requirement universal to us all. That effort then applied, coalesces as a single vector. Plus, exposure of an obvious but un-addressed flaw in our physiological construction. Which has, until now, frustrated major advancement for our kind.

    Q1. What is such a crusade intended to achieve?
    Potentially, there are as many responses to that conundrum as there are individuals to contrive them. Yet not one of those explanations, being wholly dependant or entirely reliant on the presence of humanity, can manifest without the existence of humanity. So, might ensuring the continuation of the species constitute the common purpose pursued?

    Q2. What prevents a realisation of the above?
    To function effectively in reality, human appreciations have to accommodate every aspect of existence they encounter. Else-wise, conflict will ensue from that plethora of disparate ‘understandings’ arrived at through selective appraisal. This inherent constructional defect is unfortunately not correctable. But what if, once registered in collective consciousness, it could be compensated for?

    Free Speech Disclaimer Prefacing All Principles Of Debate.
    I, in common with all other humans (evidence for concept available on application), am not ‘plugged’ directly into reality. But rather into an ‘interpreter’ interface, whose subjective output may be genuinely mistaken for said objective experience. Consequently, what follows is but a rendition of reality together with its associated workings. Additionally, given acknowledgement of the primary principle, debate is intended to ensure that those conditions conducive to species survival are maintained. Such that an inclination to suppress open discussion, as opposed to personally forswearing involvement in it, shall signify the presence of a closed ‘comprehension’. One that will not withstand comparative testing. Being likely to unnecessarily imperil species continuance, and by extension its own possessor’s longevity. (No humans, no debatable notional constructs, invented ideologies, pseudo philosophies, or any other homo sapien-powered activity).

    There are as many ways to explain a view as there are minds to interpret it. If any particular explanatory format cannot be assimilated, it is by no means the fault of an audience. All onus rests with the presenter. Who will and must, when requested, rework their mentation from as many differing perspectives as may prove necessary to achieve comprehension and reaffirmation. Truth alone is resilient to interminable debate. Which offers a clue as to why untruth is so desperate to avoid it.

    Example:
    “Professor states that democracy “always needs debate” and that the debate “plays its role” better if there are less limitations of free speech.”
    An opportunity once presented itself to ask a politician, if he considered it vital for someone in his position to possess a firm grasp of reality. He replied in the affirmative. The next query concerned whether he believed in democracy. His response confirmed that he did. When questioned as to what democracy was, he stated fairness. This prompted pointing out that a dictionary defines democracy as, “government of the people, by the people, for the people”. Or policy selection via majority mandate. So was expressing belief in something when one didn’t know what that something was, evidence of a firm grasp of reality? Sadly he was unable to spare time to even make an excuse, before fleeing.

    Al.

  3. Adding ‘and able’ is a serious error. It opens the door to State intervention in the name of promoting freedom of expression which, as night follows day, will end up restricting it. No state willingly expends resources on promoting free speech without trying to stipulate the kinds of speech that its resources can be used for.

    Just listen to the politicians who insist that the right of free speech must be exercised responsibly. A fundamental right of free speech that protects only ‘responsible’ speech protects nothing worth having. Once those politicians are expending state funds to provide our internet connections the rest is inevitable.

    Please stick to the 1948 wording. For the internet, it cannot be bettered.

  4. ¿Cómo podemos cambiar el instinto de nuestro genoma?
    ¿Por qué la condición humana está tan lejos de la declaración de derechos humanos?

  5. I totally agree with this statement, I believe that every person should be able to express their self, I believe that every person has a purpose in life, if you look around you everything has a purpose, the trees have a purpose, the birds have a purpose, all the animals have a purpose, so human beings surely have a purpose, and the wise man is he who finds his or her life’s purpose. Human Beings have two ears, and a tongue, to hear as twice as you speak is a good thing, this helps you learn more in order to interact properly. Without communication nothing would happen, so people must communicate and be able to express their selves freely

  6. Yes, we’re all humans, we make up the basic unit of society and therefore in order for society to be free, each individual within the society must also be allowed to be free.

  7. Your comment is awaiting moderation.

    The idea of freedom as a right is quite strange because the concept of a right in itself is a myth. A right is simply a metaphysical idea that doesn’t protect one against anything. Of everything that happens there is only what comes to pass. If someone is arrested for assault it is not the right of the victim that is protected but simply the will of the government to punish. Should we have freedom? It would be nice but not our right.

  8. I’ve read recently an interview given by Professor Timothy Garton Ash for Polish magazine “Polityka” – titled “Dangerous Speech” but devoted to wider spectrum of free-speech-debate matters. Among other interesting statements, with majority of which I agree, Professor states that democracy “always needs debate” and that the debate “plays its role” better if there are less limitations of free speech. But what is this role to play – that is my question. Debate is considered a key attribute of democracy, but maybe sometimes is treated as democracy’s Sacred Cow. Is it really enough if only debate exists and continues in free and civilized manner? I’m skeptical about this. If debate hasn’t any other aim than exchange of thinking, one can expect its running wild and becoming useless (another danger for participants: GBS stated that in an exchange of thinking transaction he usually was the loser). I think that the most important factor essential for democracy as a system of majority rules, making debate sound, is a debate final aim: taking a decision by ballot, just by debating body. There is an opinion that natural extension – or rather 2.0 Variant – of the first watchword of modern democracy “no taxation without representation” is the formula “no obeying a decision without to vote on it” that can be fulfilled via Internet. I agree with this opinion, and I’m convinced that in this century cybernetic assisted direct democracy, with truly fruitful debates, will become real. More arguments in my article “Cyberdemocracy as a future product of political systems engineering” http://www.sapub.org/journal/search.aspx?doi=10.5923/j.fs.20110101.02.
    Andrzej Kaczmarczyk
    Institute of Mathematical Machines, Warsaw, Poland

  9. I highly agree with this principle, and I understand how the others branch of from this one. Therefore, it is a vital one to discuss and gain a better understanding about. Personal opinions and ideas is what shapes each person as an individual and without these the world would be an extremely uniform and monotonous place. Therefore it is crucial to be able to express and communicate these ideas, even when others do not agree. Of course I admit that this is unfortunately not always the case. But as stated, we need to have the power to be able to express as well as the will. This begins by appreciating what others have to say and at the same time having the ability to accept that your own opinion is just as good as any.

  10. Thanks for this brilliant introduction to the topic. I especially appreciate to stress the signifier ‘able’ in the principle as I think that the question of power even far outweighs (!) the question of law.

  11. Hi everyone, I’m the first who comments in this section. On the one hand, I do not understand how such a site is deserted by all who have the desire to communicate and share their thoughts with anyone, freely, but soon after, I realize that everything the web has fallen upon us with a so quickly that we do not have a clear vision of what the web, or what is the chance to express themselves freely. Freedom from whom? The concept of freedom is so far away that it is difficult and self-talk. Personally, I hope for a worldwide deployment of this platform to be, regardless of whether they agree on one or more themes.
    Thanks for the idea and the opportunity.

İstediğin dilde bir yorum yaz


Özgür İfade Platformu Oxford Üniversitesi, St. Antony's Koleji'ndeki Dahrendorf Programı'nın Özgürlük Çalışmaları için yürüttüğü bir araştırma projesidir. www.freespeechdebate.ox.ac.uk

Oxford Üniversitesi