Tamiflu işe yaradı mı? İşe yarayıp yaramadığını bilmeden nasıl anlayabiliriz ki?

Tıp bilimi sıklıkla ticari çıkarları ifade özgürlüğüne tercih ediyor. BMJ’den Debroah Cohen yazıyor.

İfade özgürlüğünün prensiplerinden biri “bilgi sahibi kararlar” alabilmekse tıp biliminin epey yolu var gibi. İlaç şirketleri ve tıbbi gereç üreticileri son birkaç yılda ürünlerinin yararlarını ve zararlarını gösteren adil ve nesnel değerlendirmeleri engellemek konusunda özellikle tartışma konusu oldular.

Mesela Tamiflu (Oseltamivir)’e bakın- bulaşıcı nezle hastalığıyla savaşmak için dünya çapında stoklanan multimilyar dolarlık bir ilaç.

İngiltere bu salgın hastalık için yaklaşık 1.2 milyar sterlin harcadı, üstelik bu harcamasının sadece yarısından biraz azını küresel sağlık hizmeti şirketi Roche’nin ilaçlarına yatırdı. Önerme şuydu: ilacın yaygın olarak erişilebilir olması halihazırda sınırlarını zorlayan sağlık hizmetlerinin üzerindeki yükü hafifletecekti, zira ilaç nezle dışında bir rahatsızlığı bulunmayan insanların başka hastalıklara yakalanmasını engelleyecekti. Sağlık otoriteleri Tamiflu’nun virüsün insandan insana geçmesini engelleyebilmesini de coşkuyla karşıladılar- gerçi ilacın çok kısa bir zamanda bulaşıcı gribe karşı takdire şayan bir vazgeçilmez haline geldiği düşünülürse, bu çok da şaşılacak bir durum değil.

Deneyleri çoğaltabilme ve tekrarlayabilme bilimin özünü oluşturur. Çünkü böylece bir önceki deneyde elde edilen bulguların yanlış olmadığı ya da sadece tesadüfi olmadığı gösterilebilir. Ama bir grup saygıdeğer uluslararası bağımsız akademisyenden oluşan Cochrane Collaboration ilacın 2009 yılında birbiri ardına meydana gelen ciddi yan etkilerini engelleme konusundaki iddiaları değerlendirmeye almaya kalkınca, birkaç engelle karşılaştı.

Bunu yapmak için devletin parasıyla desteklenmiş olsalar dahi, halihazırda geçerli olan politikaları ve uygulamaları onaylamak için çok basit bir deney aslında, proje Cochrane Collaboration’ı, BMJ’yi ve Channel 4 Haber Kanalı’nı içeren etraflı bir araştırmaya dönüştü.

Araştırmacılar tıp literatürünü taramaya başladıklarında fark ettiler ki, araştırmacıların ilacın sağlıklı insanlar üzerinde bıraktıklarını bildiği etkilerin bir kısmı literatürde yoktu. Kanıtları adil bir biçimde yansıtabilmek için, araştırmacıların bütün deneylerin sonuçlarını tam anlamıyla bilmeleri gerekiyor. Ama gereken tüm verilere ulaşamıyorlardı- deneylerin çoğunluğu yayınlanmamıştı. Üstelik buna yapılmış deneylerin en büyüğü, ki bu bağlamda en önemlisi de denilebilir, dahil.

İlacın ciddi hastalıkları engelleyeceği ve hastanelerin yükünü azaltacağı gibi cesur iddialar 2003’te yayınlanmış ve Roche tarafından desteklenmiş yalnızca bir tane araştırma makalesine dayanıyordu. Makale Roche şirketinin istatistikçilerinden faydalanmış ve üstelik araştırmayı yapan iki “bağımsız” akademisyenden birinin de yine aynı şirketle finansal bağlantıları bulunuyordu. Araştırma Roche’nin sponsorluğunu üstlendiği on deneyin sonuçlarını birleştirerek bir sonuca varmaya çalışıyordu. Genelde tıpta bir ilacın ya da tıbbi gerecin yarar ve zararlarını anlamak için böyle yapılır.

Araştırmayı yürüyen akademisyenlere yayınlanmayan deneyleri sordular- ki araştırmayı yapanlar 2003’te basılan araştırma makalesindeki görüşlerin sugötürmez savunucularıymışlar- fakat araştırmacılar bu deneyleri tekrarlayamadılar. Bu yüzden de Roche’a sordular. Şirket bazı verileri tekrar üretebildiyse de, bu Cochrane Collaboration’ı tatmin etmeye ve şu soruya cevap vermeye yetmedi: Tamiflu gerçekten de nezlenin yol açtığı başka hastalıklara yakalandıkları için hastaneye giden insanların sayısını azaltmaya yaradı mı? Uluslararası sağlık otoriteleri Tamiflu’nun tam da bunu yapabildiğini söylüyordu.

(Yapılan ileriki tetkikler gösterdi ki Roche aynı zamanda Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği İlaçlar Birimi’ne danışmanlık yapan uzmanlarına da Tamiflu’nun salgın hastalık planlaması konusundaki yararları konusunda finansal destekte bulunmuş.)

Apaçık görülüyor ki, ne şirket ne de 2003’te yayınlanmış araştırmanın yazarları Cochrane’e mensup kimselerin deney sonuçlarına bakara bilgi-sahibi karar almalarına yardım edebilecek ya da bunu isteyecek bir konumdaydı. Ve Roche yasal haklarını da çiğniyor falan değildi. Yine de, Cochrane Collaboration’ın isteklerine cevap vermemek için bir dizi neden sıraladı. Tam da bu sitede belirtildiği gibi, ifade özgürlüğünün temel prensiplerini görmezden gelen nedenlerdi bunlar belki de.

Örneğin nedenler arasında Cochrane topluluğunun şirketle gizlilik anlaşması imzalamaması; halihazırda Roche’nin Cochrane’in çalışması gibi bir çalışmayı zaten yürütüyor olması ve Cochrane’in isteklerinin şirketin araştırmasıyla çelişeceği endişesi; ya da veriyi ilk talep edenin medya olması, vardı.

Kamu politikalarını düzenlemekten –ve değerli kaynakların nasıl dağıtılacağına karar vermekten- sorumlu kilit sağlık kurumları bile görünüşte verilerin ne anlama geldiğini çözmeye ve Cochrane topluluğuyla bir tartışmaya girmeye hevesli görünmüyordu.

Fakat –teoride- ticari hassasiyetin Avrupalı ve Amerikan ilaç otoriterileriyle bir alakası olmamalıdır. Yasal düzenleme şirketlerin kamu politikalarını düzenlemekle sorumlu kimselere bir ilaçla ilgili yaptıkları tüm deneylerin kapsamlı raporunu sunmalarını gerektirmektedir, ki veriler satılmadan önce detaylı bir biçimde incelenebilsin. Klinik verilere Bilgi Özgürlüğü Yasası kapsamında erişilebilir.

Bu demektir ki ilaçlar hakkında düzenleme yapmakla yetkili kişiler başvurulması gereken ikinci merciiyi oluştururlar. 2010’un başlarında araştırmacılar hem Avrupa Birliği İlaçlar Birimi’nden hem de Amerika Gıda ve İlaç Yönetimi’nden ilaç hakkındaki klinik verileri talep ettiler- bu potansiyel olarak on binlerce dosya belge demek.

Sadece dört ay sonra, Avrupa Birliği İlaçlar Birimi ellerinde olan belgeleri Cochrane’le paylaştı. (Amerika Gıda ve İlaç Yönetimi halen talebe bir cevap vermiş değil.) Fakat AB İlaçlar Birimi’nin kendisi de eksiksiz bir veri öbeğine sahip olmaktan uzak olması bir yana, Birim Cochrane topluluğunun talep ettiği her şeye sahip bile değildi. Birim daha sonra Roche şirketine deneylerle ilgili tüm bilgileri sorma haklarını kullanmadıklarını kabul etti- Birimin yeni yöneticisi Guido Rasi bunu gelecekte yapmayı planladığını açıkladı.

Cochrane Collaboration basit ama çok önemli bir görev üzerinde neredeyse üç sene harcadıktan sonra ardında cevaptan çok sorular bıraktı. Yalnız eriştikleri bir sonuç oldu ki tıp her zaman ifade özgürlüğü prensiplerine uymuyor- ticari çıkarlar ”bilgi sahibi kararlar” alabilmenin önünü kesebiliyor.

Deborah Cohen akran incelemesi yapan tıbbi dergi BMJ’de tetkik editörüdür.

Devamı İçin:


Comments (1)

Buradaki otomatik çevirileri Google Translate (Google Çeviri) yapmaktadır. Bu çeviriler size katılımcının söyledikleri hakkında genel bir fikir verecektir. Fakat bu çevirilerin doğruluğuna güvenilemez. Lütfen çevirileri bu notu aklınızda tutarak okuyunuz.

  1. Omasta mielestäni Tamiflu-rokote koko kansalle oli täysin tarpeeton. Ensinäkin, rokotusohjelma aloitettiin niin myöhään että osa rokotettavista oli sairastanut taudin: näin kävi jopa ala-alasteikäisille, jotka olivat kuitenkin ensimmäisesten rokottettavien joukossa, puhumattakaan aikuisista. Toinen iso ongelma on vakavat sivuvaikutukset Tamiflu-rokotteesta. Suomessa on todettu useita narkolepsiatapauksia alle 18-vuotiaiden rokotettujen keskuudessa. Valtio puolusteli asiaa perustelemalla että Tamiflu pelasti enemmän henkiä kuin aiheutti uhria. Kuitenkin, epidemia oli jo pyörinyt jopa suurimpien riskiryhmien keskuudessa ennen rokoitteen aloittamista, ja suurinosa oli kokenut sen vain rajuna flunssana: oliko rokote tosiaan tarpeellinen antaa jokaiselle lapselle? Myöhemmin kävi myös ilmi että valtio oli valinnut halvemman rokotteen, jonka sivuvaikutuksia ei oltu tutkittu tarpeeksi. Onko tämä kansan pelastamista?

İstediğin dilde bir yorum yaz

Öne çıkanlar

Öne çıkanları görmek için sola kaydır


Özgür İfade Platformu Oxford Üniversitesi, St. Antony's Koleji'ndeki Dahrendorf Programı'nın Özgürlük Çalışmaları için yürüttüğü bir araştırma projesidir. www.freespeechdebate.ox.ac.uk

Oxford Üniversitesi